24 Kasım 2010 Çarşamba

Fısıltıyla esen rüzgar, pencereyi hırpalayan..

Gün döndü, vakit nakitten değerlendi. Bir an önce kıymetiyle yaşayamadığımız birlikteliklerimizi yalınlığa terk edip süsünden arındırmamızı söylüyor zaman. Kafasında kasketi, bizi bekliyor. Ha bir de cübbesiyle tabi... Yargılamayı beklemiş onca ömür boyunca. Ben de son zamanlarda arkadaş olduğum fısıltılı rüzgarımı koydum cebime, bensiz ne yapar yoksa o yalnız uzak meskende..

Birlikteliklerim vardı en samimiyetine güvenilesi cinsten. İki yanımda da hüzün olsa bir merhamet elimden tutardı en aykırı terkedişlerimde bile. Ben hiç uzaklaşmadım meçhul dipsiz diyarlardan. Hep onlar benden gitmek istediler. Bu terk isteklerinin şafağında hep elimi tutardı o sıcacık merhamet. Giderken şarkısını dinlerdim. Koskoca boşluk ve upuzun bir yol... O yolu takip eder ve işte o şarkıyı söylerdim, bezen ben söylerdim bazen ondan dinlerdim. Şarkının sözlerini hiç bir zaman ezbere bilemedik ikimiz de ki gerek de yoktu zaten. Yürüdüm hiç durmadan, zaten sözler de demiyor muydu : "Rüzgar bizi sürükleyecek..."  Nasıl bir rüzgardı ki bu? Şu anda penceremde fısıldayan rüzgar gibi olmasa gerek. Şiddetli, olabildiğince şiddetliydi galiba.. Beklemek o rüzgarı -geleceğini bildikten sonra- çok güzel bir duygu idi. Anlar anları kovaladı bu bekleyişin içerisinde ki tabi, gidip gelmeli bir bekleyişti bu. Bana verilmiş bir yoldan başka bir şey yoktu elimde, sadece yürüdüm. Bir uçtan diğer uca... Gittim, geldim. Kaybetmekten korktum elimde olanı da, bu süregelişlerin içerisinde. Hep yanımda olanı kaybetmekten... Bir tek o söylüyordu bana ezbere bilmediğimiz şarkımızı. Onu da kaybedersem, sadece kendimi dinlemek zorunda kalacaktım. O hep benle kalmalıydı. Çok bencilce düşünüyor insan böylesine çaresiz kaldığında aslında. Ama olmuyordu, o kalmalıydı benimle, o gitmemeliydi.

Bir sabah zuhurunda, yine güneşli bir boşlukta yürüyüş günümle birlikte zamanı tekrar etmeye başladım. İçimdeki hissin sözleri çok farklıydı bugün. Diyordu ki : "Bugün farklı, bugün gökyüzü pamuklarla kaplanacak." Ve işte hissiyatımın sözleri doğruyu söylüyordu. O hep beklediğim şiddetli, olabildiğince şiddetli rüzgar esmeye başladı. Biz önde ilerledik o arkada esti, gürledi. Binmiştik kayboluşun sandalına. Ama hani o hep korktuğum vardı ya, yalnız şarkımı söylemek... O esen sert rüzgarla beni terkedip gitti öteki ben. Sözlerini de yanında götürdü. Bir tek melodisi var bende, fakat hiç içimden gelmiyor melodisini mırıldanmak. Bıraktım şarkı söyleme işini şu anda fısıltısıyla cümleler kurmaya çalışan penceremdeki rüzgarıma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ne Yapıyorum Ben Burada?..

Rüzgar perdeyi her zamankinden daha fazla savuruyordu, şehvetli dalgalanmasıyla yüzüme vuran acımasız darbeleri bir daha yaşama odaklanmama ...